Oppenheimer Film İncelemesi (Analizi – Eleştirisi)
Oppenheimer Film İncelemesi, eleştirisi, yorumu, analizi, ekşi sözlük yorumları, karakterleri, imdb puanı gibi aramalarınıza yorumguncel.com!
Oppenheimer Film İncelemesi hakkında
Bu yılın en sansasyonel filmlerinden biri olan Christopher Nolan’ın son filmi Oppenheimer’ı sonunda izleme fırsatı bulduk. Bir Nolan filmini sinemada izleme şansı elde etmek açısında kesinlikle sinemaya gitmeye değer bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Son aylarda fragmanları ile, sahneleriyle, oyuncularıyla ve reklamları ile Oppenheimer’ı izlemek için çokca sebebimiz oldu kuşkusuz. Ancak filme gidince Barbie filmi ile birlikte yapılan PR çalışmaları olmasa da bu filme gitmek ve izlemek bir sinefil çok zor olmasa gerek diyoruz.
Oppenheimer Film İncelemesi
Filme gelirsek, Cillian Murphy’nin filmdeki performansı çok merak ediliyordu. Robert Downey JR’nin de öyle. Zira film öncesi en çok öne çıkan isimler kuşkusuz onlar olmuştu. Film tarihsel bir süreci işleyen parçalarla başlıyor. Oppenheimer’ın hayatını araştırmadan gittiyseniz filme, ilk başlarda olayları çözmek zor olabilir. Zira yakın geçmişten uzak geçmişe sürekli yolculuk yapıyoruz. Bu yolculuk biraz yorucu olsa da hikayeyi anlatmak açısından da oldukça önemli. Birazcık bilgi edinerek gitmek sizi daha da rahatlatabilir tabi.
Olay örgüsünün başlardaki akışı filmin ortalarına doğru ana temaya daha çok süre verilmesi ile genişliyor. Oppenheimer’ın kariyerinin doruk noktalarını geleceğe gitmeden izlemek keyif veriyor. Ve tabi Manhattan Projesi’nin en stresli zamanlarını da filmdeki karakterlerle birlikte yaşıyorsunuz. İlk deneme yapılma planı yapıldığında verilen 20 dakikalık süre size de uzun geliyor. Sonrası ise o anlatılan meşhur patlama sahnesi. İnsanı yönden perspektifler verilerek sunulması bizim gözümüze daha hoşgelen tarafıydı. Gerçek bir patlama çekilmesi kuşkusuz filme etkiyi artırıyor ama iyi efekt olsaydı da biz onu yine izlerdik ama perspektifin daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Patlama anında Robert’in nefes nefese kalışı, ani gelen patlamanın getirdiği etkiler ve patlamayı izleyen direkt fizikçilerin yüzüne yansıyan ifadeler kesinlikle sizi de o ana götürüyor.
Oppenheimer’ın kariyeri dışındaki aşk hayatı da senaryoda geniş yer alan bir konu olmuş. Jean Tatlock meselesi kısa sürse de meselenin özünü anlamamız için yeterince zaman tanınmış gibiydi. Eşi ile olan ilişkisini de yer yer verilmesi ve doğru zamanlara yerleştirilmesi filmin daha iyi olmasında etki sahibi. Emily Blunt’ın bu konuda yeterli bir performans sergilediğini de söyleyebiliriz. Jean karakterinde Florence Pugh’u daha çok çıplak görmek ise biraz ilgi için yapılmış gibi geldi bizlere. Olmasaydı da olurdu sanki o sahneler.
Matt Damon’ın karakterini de es geçmeyelim tabi. General rolü ile Damon, filmin en aktif karakterini canlandırdı. Filmin belki de ilk bir saatinde görünmeyen karakter sonlara doğru çok önemli bir noktaya geldi. İmaj açısında da önemli bir karakter olduğu kanaatindeyiz. Performans açısında da başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Zirveden düşüşe bir Oppenheimer serüveni
Sonlara doğru Oppenheimer’ın kariyer zirvesinden tartışılan bir adama dönme sürecini izledik. Bu kısımda Robert Downey’ın Straus karakterini de uzun uzun izleme şansımız oldu. İlk başlarda kötü adam olduğunu anlamak biraz zor oldu. Yanındaki kendisini eleştiren çalışanı ile kötü adam olduğunu anladığımızı da söyleyebiliriz. Oppenheimer’ın kariyerini yerle bir etmeye and içmiş bu karakter bir çok olayın arkasından çıkan isim oluveriyor. O süre zarfında Cillian Murphy’nin Çöküşüne dair çok iyi performans sergilediğini söylemek zorundayız. o çöküşü, stresi ve bir şeylerin kaybettiğini seyirciye geçirmek zor bir iş ve onu Murphy başarıyor.
Kötü adamlığın daha doğrusu işgüzar bir siyasetçi rolünü de Downey kuşkusuz iyi oynamış. Öyle ki sonlara doğru Straus karakterinin attığı her adım sizi gıcık etmeye başlıyor. İçine dönen ve yaptığı çalışma yüzünden içsel çatışma yaşayan Oppenheimer’ı da sorgu odasında izlerken, siz de haksızlığa uğramış birini görüyorsunuz.
Ve eşi tarafından sürekli savaşmamakla eleştirilen Oppenheimer’ın adaletsizce yapılan sorguda bile sabrını ve öfkelenmemesini izlerken, sizde biraz hak veriyorsunuz. Ama tüm bunlara rağmen kötü adam Straus’ın sonunda istediğini alamaması ve Oppenheimer’ın kaybettirilen itibarını biraz almış olmasından memnuniyet duyuyorsunuz.
Oppenheimer Film İncelemesi (Sonuç)
Filmden çıkarılan bir özet ise şu. En nihayetinde Oppenheimer gibi atom bombasının ortaya çıkmasında çalışan ve başaran birinin kötü biri olduğunu düşünebilirsiniz. Alfred Nobel’in dinamiti bulması meselesi gibi bu bombayı da yapan bir insan. Ama o bombanın atılma emrini veren kişi değil. Yapan bu işte elbette suçlu sayılabilir. Ama o bombayı atmayı karar verenin yanında yapanın suçu neredeyse hiçtir. Bilim kötüye kullandığında çıkan bir sonucu ve bu sonucu o işi yapan bilim insanının hayatına etkilerini izlerken siz de düşünüyorsunuz.
Ya Oppenheimer bu bombayı yapmayı başaramasaydı nolurdu? Binlerce insan ölmemiş mi olurdu? Amerika yine de zalimlikle bu savaşı sona erdiren taraf mı olurdu? Japonya bugünkü Japonya olur muydu?
Hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bir paralel evren…